GEZGİN

       
                                                

Nereye gidersen git beni bulacaksın. Nefesim toz olup etrafını saracak. Pusulan hangi yönü gösterirse göstersin, hangi yıldızın altında olursan ol, aynı gökyüzünün altında birbirimizi düşleyeceğiz. Kalbine ne kadar pansuman yaparsan yap, ortak yaramız asla geçmeyecek. Seninle iki gezgin, dolaşıyoruz bu dünyada. Bizi kader değil gezgin ruhumuz bir araya getirdi sevgilim. Unutabilir misin aynı tekneden denize beraber düştüğümüz o günü? Ben unutmuyorum. Unutmamak adına mücadeleler veriyorum. Bir kitap yazmaya başladım. Seninle yaşadığımız her anı yazıyorum. Hatırlamak için çok az zamanım kaldı. Evet, bir gün seni gerçekten unutacağım. Siyah elbiseni, sol gözünü gizleyen kırmızı tülünü ve bakışlarını bana odaklayan siyah büyük sağ gözünü. O gün yanıma oturduğunda ensenden dalga dalga yayılan karanfil kokunu...

Sana bir şiir yazmıştım o gün, elimdeki not defterime. Sen, uzun elbisenin gizlediği küçük ayaklarınla bana tedirgin adımlar atarken. 

Siyahın büyür çehrende
Devleşir zaman
Bir köpek balığı gibi saldırganlaştığında
Son otuz saniyem
Düğmeleri çözülür ruhumun
Yaşanmışlıklarımın iziyle süslenmiş bedenim
Karşında hasta bir çocuğa bürünür
Siyahın boğar zihnimi
Düşüncelerimin boynuna ip geçirilir
Karşında bulursun özrümü
Ne küçük ayakların var
Ulaşamaz kilitlerime
Çözülmez kelepçelerim
Sana uzaktan bakarken 
Görüş günü bile bana haram
Siyahın sızar ağzımdan 
Yanar genzim
Adını bilsem bile söyleyemem
Ciğerimde asit
Böbreklerimde kaya
Damarlarıma kokain olur yerleşirsin
Siyahında büyür çehrem

Böyleydi sana ilk şiirim. Sonrasında dumanlı, boğuk ve tutucu bir hava ve sensizliği getiren sen. Boynunu hatırlıyorum. Binlerce işçinin ince ve uzun bir köprü için nasıl ter döktüklerini. Akan terin kırmızı tülünü nemlendirdiğini ve kendine gaddarlığını apaçık görebiliyordum. Gözlerinde giyiniyor, soyunuyor, elim eteğimde pür telaş dolanıyordum. Gözlerini giyindiğim zaman, sıcağınla yanıyor, soyunuyordum tekrar. Soyunuk olduğumda ise sıcağını özlüyordum. O kadar vaktimi alıyordu ki gözlerin, burnuna güç bela iniyordu bakışlarım. Fakat burnun, tüm çehreni süzdükten sonra, en sona ayrılacak kadar başkaydı. Hani en güzeli hep en sona bırakanlar vardır ya, bende onlardan olmuştum burnuna bakarken. Pişman oldum. Nefesini hissettiğim, en güzel yerini sona bırakırsam, talihimin kötüye dönebileceğini ve bir daha izleyebilmekten mahrum kalacağımı düşünemedim. Düşünemedim ama şimdi çok iyi hatırlıyorum. Çok iyi hatırladığım ne varsa, en son onları unutacağımdan eminim. 

Sana olan mektubumu acı bir sonla değil, dudaklarınla bitirmek istiyorum. Ne olur mektubumun altındaki şiiri, dudakların için hiç unutma. Beni unut. Ben seni tıbben unutacağım zaten. Son olarak bir sorum var. Hala gezgin misin? Ve neredesin? Cevabını bilseydim eğer, sana ulaştırırdım bu mektubu. Fakat sevgilim, sen bu mektubu mutlaka bulursun, biliyorum. Unutma, gökyüzü ikimizin. Rüyalarımız gibi duman duman.

Yıldızlar itiraf ettiğinde gerçek kimliklerini
Seninle el ele yürüyeceğiz aynı yolda
Toz olup sardığımda nefesini
Benim için yaşayacaksın 
Nereye gidersen git 
Dudakların nasıl öptüğümü düşleyecek

Rüyalarımız birbirine karıştığında
Seninle yüzeceğiz aynı sularda
Bir tekne ikimizin kaderine ortak olduğunda
Benim için çırpınacaksın
Nereye gidersen git
Islak bedenlerimizi kurutamayacaksın

Gökyüzü bizimle beraber yola çıktığında
Seninle izleyeceğiz Sultan Ahmet'i.
Beni çaldığında siyah bakışlarınla
Senin için yaşayacağım
Nereye gidersen git
Ben varsam sen varsın

Sen gezginsin
Dudakların gezgin
Dudakların ölümden kurtulmuş
Yarım aklımla kurutulmuş
Artık yaşama sebebim kalmadı
Dudaklarını hazırla
Yıldızlı dünyanın uzağında sevişelim.


YEŞİM TEKE

Yorumlar