SEVGİLER

                         
                           

Çok düşündüm. Genelde yaptığım bir iştir zaten düşünmek. İnsanın kaybedecek zamanı çok olunca böyle oluyor sanırım. Avuç teri kadar ıslak ve rutubet nemine oranla kuruyan boğazım ile yalnızım. Islağım çünkü rüzgarın nereden eseceğini hiç bir zaman dengeleyemedim. Yalnızım çünkü çok yalnız değilim. Çok yalnız olduğum gün beni hayata bağlayan damarlarım işlevlerini yitirmiş olacak. Şimdilik böyle idare ediyorum. Geçmişimi, geçemediklerimi, lanet olası geçmeyenleri anlatacak kadar vaktim var. Sigara izmaritlerini mide bulantısı ile seyredecek, kalemimi harekete tüm gücümle geçirecek ve yeterince uyku ve seks ihtiyacımı giderecek vaktim var. Mesela birazdan kapı çalabilir. Büyük ihtimal açacağım ancak içeri kimin gireceği konusunda bir fikrim yok. Aslında fikrim çok. 

Metin'i karşımda bulabilirim. Hala boyu 1/68 ve gözleri küçüktür. Gelişme çağı sadece kalbinde devam etmekte. Yüzündeki kırışıklıklara aldırmadan hayatı ve Ankara sokaklarını öğrenmeye devam ediyor. Belki kadınlar evresini tamamlamıştır. Yada hala kaçarak uzaklaşıyordur aşktan. Onun en büyük sorununun korkaklık olduğunu düşünüyorum. Acı çekmekten de mutlu olmaktan da korkuyor. İnce kemikli elleriyle bile kalbini parçalara bölebilir. Bunu biliyorum çünkü onun kalbine çok yaklaşmıştım. Bana attığı mesajı bir sene sonra okumuş, cevabını aldığımda onun dibe vurmuş hayatının içine düşmüştüm. Onun melankolik hali, uzamış ve dağınık saçları beni kendine çekmişti. Nasıl olduğu konusunda hiçbir fikrim yok ama ona çok kısa bir zamanda aşık olmuştum. Adını dilimin ucuna yuvarladığımda kalbinin üzerinde ev inşa ediyorlardı. Onun derin yalnızlığının içerisine doğru çekildikçe koca bir şehir olma yolunda ilerliyordum. Metin'le bir günü bin gün gibi yaşıyorduk. Birbirimize hiç benzemiyorduk fakat farklı olan yönlerimiz birbiri ile yapboz parçası gibi eşleşiyordu. Yazmaya ilk onunla başladım. Sanki onu somutlaştırmak, ölümsüz yapmak niyetinde gibiydim yazarak. Çok güzel sesi vardı. Saatlerce, günlerce, aylarca konuşurken ses yavaş yavaş azalıyordu. Hayalini kurduğumuz evin şiirlerle dolu duvarları arasına aldı beni ve kapıdeliğinden sızarak gitti ruhu benden. 

Gözlerimi açtığımda taşınmıştım evimizden. Geriye sadece beraber dinlenmiş şarkılar ve Metin'inin düzelttiğim hayatı kalmıştı. Evet, onu onarırken ben kırıldım. Kırıklarımı toplaya toplaya da yollara düştüm. Ne kadar yürüdüm, kaç defa düştüm bilmiyorum. Tek hissettiğim sırtımdan kalçama doğru süzülen terdi. 

Yoruldum ve kaldırım taşına oturdum. İşte o taş ve ben böylece yeni bir hikayeye başladık. Yüzünün yan halinden burun deliklerime doğru süzülen sıcak hikayenin sahibi sırtımdaki terin artmasına sebep oldu. Sağ tarafını görebildiğim çenesi küçük bir midilliyi andırıyordu. Yanağında küçük bir bebek mezarı ve etrafına serilmiş sarı papatyalar vardı. Bir anda gülümseyecek gibiyken, aniden derin bir acıya gömülüyordu. Saçları aldatılmış kadın dağınıklığı içerisindeyken kulağı istifasını vermeye hazırlanan bir devlet başkanı gibiydi. Ensesinde grev yapan işçiler vardı. Direnişçi, yorgun ve açtılar. Nefesleri kokarken adaleti haykırıyorlardı. Ensesinde birlikten doğan kuvvet vardı. Sağ omzu hiç kıpırdamadan bekliyordu. Uzun yollardan gelecek olan kardeşini bekler gibi umut doluydu. Kardeşi gelir gelmez valizini elinden alacak ve avucunda taş gibi sıktığı valizin ipinin yarattığı kızarıklığa rağmen kardeşine sımsıkı sarılacaktı. Bakışlarımı dizlerine doğru indirdiğimde ise işçi bir baba gördüm. Zayıf ama güçlü dizleri, ailesi için tüm hayatını feda edebilecek fedakarlığa sahipti. 

Onu izlediğimi anlayıp bana aniden döndüğünde onun esmer çok çok esmer tenini gördüm. Bizim buralardan değildi. Romantik ve tutkulu dudaklarının üzerinde hüzünlü küçük bir burnu ve kimsesizler yurdundan kaçmış çocuk gözleri vardı. O ne kadar koyu ise bakışları o kadar beyazdı. Farklı olduğunu düşünüp yargılayanlardan kaçmış buralara kadar gelmişti. Onun toprak kokulu ellerini tutarken acılarını göğsüme bastırdım. Onda kendimi gördüm. Bizim oranın insanlarını gördüm. Köyümü gördüm, tarlaları gördüm, köprüleri gördüm, sonra gökdelenleri, müzeleri, ülkemin sınır kapısını, bindiğim uçağı, İngiltere'yi, Amerika'yı, Paris sokaklarını, ailesini selde kaybettiği Tanzanya'yı gördüm. Tüm dünya çehresine yerleşmiş ve ben duran dünyayı izliyordum sanki. Benden yada diğerlerinden hiçbir farkı yoktu. Kalbi olması gerektiği yerde ve sevgi doluydu. Dağılmış hayatına rağmen bir gökkuşağı gibiydi. Onda bulduğum her renk bana hayal kurmayı yeniden öğretti. Adı Maty'di. Birbirimizi incitmeden yollarımızı ayırdık çıt sesini duyduğumuzda. 

Maty'den sonra kırıklarımı onarmış ve ardıma dönüp baktığımda mutlu yüzler görmeye başlamıştım. Mutlu ve tamir edilmiştim. Ayaklarım yere bastığında yerin kuvvetini hissedecek kadar farkındalık yaşıyordu ruhum. Dalgasız bir denizi seyre dalarken güneş yeni doğuyordu. Önümden hızlıca geçip denize düşen simit parçası gördüm. Onu yakalayan ve yemeye çoktan başlamış küçük balıklara bakarken havadan bir simit parçası daha süzüldü denize. Merakıma yenik düşüp arkama dönüp baktığımda hayatımın diğer yarısının çeyreğini gördüm. Kahverengi botları savaşa hazırlanan güçlü ve onurlu bir asker gibiydi. Bir devi andıran bedeni, geniş omuzlarına kadar gaddardı. Omuzlarından yukarısı merhamet ve sevgi doluydu. Üzerinde çok sevişilmiş çarşaf gibi duran yanakları, beyazlamış saçları ve gür sakalları vardı. İri göz bebekleri tahrik edici ve koruyucu bakıyordu. Bunu nasıl başarıyordu göz bebekleri? İkisi de aynı anda nasıl mümkün olabiliyordu? Elimden tuttu ve oturduğum yerden kaldırdı beni. Arslan, tanıdığım en güçlü insandı. Aramızda tam kırk yaş fark vardı. Fakat ne zaman aynaya baksam kendimi ondan daha yaşlı görüyordum. Yüzündeki kırışıklıklar bir kitabın satırları gibiydiler. Yaşlılık değil bilgelik görüyordum o kırışıklıklarda. Ellerinin üzerinde çıkmaya başlamış lekeler, büyük bir aşkın tek kalıntıları gibiydiler. İnsanların yaşlılık dediği Arslan'da ben yaşanmışlık görüyordum sadece. Ben taze bahar iken topluma göre,  o da sona gelmiş bahardı. Eğer öyle olsaydı ona kendimi adamazdım. Sığındığım liman, sıcak sevgilim, bilge dostum, koruyucu babam ve insandı. İnsan. 

Benim için ne yaşlılığın, ne ten renginin, ne dinin, ne de cinsiyetin bir önemi yoktu. Göğüslerine şiir yazdığım Melodi'nin benimle aynı cinsten olmasının bir önemi hiç olmadı. Melodi benim açık bıraktığım kapıları kilitleyenim, perdelerimi örtüp ışığımı yakanım, şömineyi yakıp odamı ısıtanım ve beni, benimle tanıştırandı. Onun yanında asla bir başkası gibi olmadım. Onunla uyurken hiç kalçalarına dokunmadım. Sahip olduklarımın tadını çıkarmayı değil değerini çoğaltmaya çalıştım. Ben o şiir yazdığım göğüslerini hiç emmedim. Fakat onun o savurduğu iri dalgali, uzun saçlarına hep aşıktım. İnce dudaklarının arasından çıkan sözcüklere, o sözcüklerin bir ilaç gibi ruhuma işlemesine aşıktım. Ona hiç kadın gibi bakmadım. Birçok erkeğin aklını alacak kadar güzel olmasına rağmen. Topluma karşı her zaman güçlüydük Melodi ile. Çünkü aynı cinsten olan insanların birbirine duyduğu sevgi ve bağlılık sadece cinsellikten ibaret değildi. Birbirimize dönüp baktığımızda ne istediğimizi bakışlarımızla ifade edebiliyorduk. Melodi benim ruhumun bir yansımasıydı. Maty kısa ve sırdı benim için. Maty benim ailemin bir parçası gibiydi çünkü ve hepte öyle kaldı. Fakat Melodi kalbimi en çok harekete geçirendi. Ona hep aşık kaldım. O gitmek istediğinde kendi ellerimle uğurladım. Arslan'dan sonra kalan diğer çeyrekte Melodi ile bitti böylece.

Şimdi vaktimin tamamlanmasını bekliyorum. Anlatacak vaktim de sigaramda azaldı. Rüzgarın nereden eseceğini hala bilemiyorum ama soğuk bir ürperti geliyor yavaş yavaş. Tahminen otuz dakika süreceğini düşünüyorum nefes alış verişimdeki güçlüğün. Bu süre hala biraz uyumak için yada sevişmek için yeterli. Salonda kanepeye uzanmış bir aydır tanıdığım ve benimle birlikte mücadele etmekten hiç yorulmamış doktorum ve yatak odamda kılıfını son iki aydır değiştiremediğim yastığım var. Seçeneklerim güzel ama ne yazık ki sonum belli ve ben tercihimi size bunları anlatmak ile yaptım. 

Sevgiler Aziz'in Arkadaşı...

YEŞİM TEKE

Yorumlar