Söze ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bir cümlesi ile başlamak istiyorum. "Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız."
Hatta şu cümlesine de yer vererek devam ediyorum; "Bir millet, sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir."
Sizler için bu yazıda sanatın farklı alanlarında başarı elde etmiş ve dünyaca adını duyurmuş değerli sanatkarlardan bahsedeceğim. Siz tabii ki onları biliyorsunuz fakat onlar kendi alanlarında sanatını en iyi sergileyenler. Hepimizin algısına, zevkine veya başka hususlara göre "en iyisi" kavramı değişir. Tüm sanatkarlarımızın değeri ölçülemez ancak elbette bazıları bir başka...
GERÇEĞİ BOYAYAN ADAM VAN GOGH
Vincent Van Gogh; 30 Mart 1853 senesinde Hollanda'da Brabant bölgesinde bulunan Zundert Köyü'nde dünyaya gelmişti. Ailesi ve çevresi tarafından yavaş zekalı bir çocuk olarak görüldüğü için eğitimine devam etmesini gereksiz bulmuşlardı. Tabi bu durum, bana göre bu çocuktaki üstün yeteneği keşfedemeyen kişilerin yavaş gelişen bakış açısı.
Bir süre devam ettiği resim satış memurluğu işi, onu yeterince mutlu etmiyordu. Bir şeyler eksikti. Ne yapmak istediğini bilmiyor, iş dışında aylak aylak geziyordu. Resim galeri ve müzelerini geziyor, arada bir resim çiziyordu. Maden işçilerine yaptığı papazlık ve yardımlar bir dönem Van Gogh'u , çalışanların gözünde çağdaş İsa'ya dönüştürmüştü...
Hasta, perişan ve sefalette boğulan bir adamdı. Bu kötü sürecin ardından kardeşi sayesinde Brüksel'e yerleşti ve ressam Ridden Van Rappart'dan özel dersler aldı. Kardeşi Van Gogh'daki resim yeteneğini sezmiş ve onu maddi açıdan değerlendirmek istiyordu. Neyse bir süre devam eden derslerin ardından Van Gogh ilk yağlı boya resimlerini yapmaya başladı 1881 senesinde.
Toplum tarafından hoş görülmeyen ilişkiler yaşadı. Toplum saçmalığını hiçbir zaman umursamadı ve ilişkilerinde de resimlerinde de özgür olmaya devam etti. Van Gogh'un içinde tüm yaşadığı felaketlere, hayatın acımasızlıklarına rağmen, insanlara karşı derin bir sevgisi ve merhamet duygusu vardı. Dışarıya karşı bir türlü aktaramadığı bu duyguları resimlerine yansıtmak istiyordu. Bir dönem Paris'te kaldı ve birçok eğitimin ardından bir sene içerisinde 200 adet resim yaptı. Van Gogh resim yapmaya aşık bir adamdı. Tüpünden boyayı, tuvaline fırlatıyor ve parmakları ile ezerek iç dünyasını tuvale aktarıyordu. Tarlada güneşin altında çalışırken yorulan bedeni hırsı ile buluşuyor, küstah insanlara öfkeleniyor ve günden güne bozulan psikolojisi ona akıl almaz işler yaptırıyordu. Sadece bu cümlemdeki tüm detayları bile resimlerinde apaçık görebilirsiniz.
Kulağını kesip sevgilisine hediye etmesinin ardından hastaneye yatırıldı ve o bu süreçte de hayal kurmaya, hayallerini resme yansıtmaya devam etti. Van Gogh'un en güzel 200 tablosu bu iki haftalık sürecin getirdiği ruh hallerinin yansıması ile gerçekleşti. "Kırmızı Üzüm Bağı" tablosu hayatta iken satılan ilk ve son tablosu. Genelde tarlalarda resim yapardı. Yine tarlada resim yaptığı bir gün silahını çekti ve göğsüne doğru ateş ederek kendini öldürdü. Hayatı boyunca resme aktardıkları bir akım haline dönüştü o öldükten sonra. "Fauve" ressamlarını harekete geçirdi. Van Gogh, kendinden önceki tüm dönemlerin tüm geleneklerini yıkmış bir ressamdı. Van Gogh'un resimlerinde konu önemli değildir. Herhangi basit bir konu bile sanatın gücünü ifade edebilirdi. "Çizgi halindeki tuşlar" çalışması resim sanatına getirdiği büyük yeniliklerden biridir. Hayatının 4 yıllık sürecinde yaptığı tablolar, ölümsüz eserler arasına girdi. Sanatın gücü Van Gogh'un resimleridir. Van Gogh; gerçekleri konuyla değil ifade gücüyle resme aktarmış, resim sanatının en başarılı ismi.
Vincent Van Gogh'un hayatını ve ölümünü konu alan, 29 Aralık 2017 de Türkiye'de gösterime girmesi beklenen "Loving Vincent" filminin fragmanını aşağıdaki linke tıkladığınızda hemen izleyebilirsiniz.
Loving Vincent
TUŞLARI KONUŞTURAN PİYANİST FAZIL SAY
Fazıl Say bana bir şiirimi anımsatıyor; "Piyano tuşlarımı getir Tanrım, o tuşlardan sevgilime yol yapacağım. Kanamasın parmak uçları, yürüsün her ayrı notada."
Tuşları konuşturan dünyaca ünlü, ülkemizin gururu olan değerli sanatkar Fazıl Say, 14 Ocak 1970 tarihinde Ankara'da doğdu. Müzisyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Fazıl Say, doğumu ile ortaya çıkan dudak ve damak yırtığı rahatsızlığı nedeni ile bir ameliyat geçirmişti. Bu ameliyat sonrası yarık olan dudağı dikildi ve doktoru üflemeli çalgı çalmasını önermişti. Böylece melodika çalarak müzik dünyasına küçük yaşta girmiş oldu. Henüz 4 yaşındayken çalmaya başladığı piyano, Fazıl'ı Ankara Devlet Konservatuvarı Üstün Yetenekli Çocuklar'a kadar getirdi.
1991 senesine geldiğinde ise "Konçerto Solisti" diplomasını aldı. 1992 senesinde de Berlin Tasarım Sanatları Ve Müzik Akademisi ile piyano ve oda müziği öğretmenliği yapmaya başladı. 1994 senesinde Genç Konser Solistleri Avrupa Yarışması'nda birinci oldu. 1995 senesinde de New York'ta düzenlenen bir yarışma ile kıtalar arası birincilik ödülünün sahibi olarak konser kariyerine sağlam bir adımla başladı. Bestecilik yönünde de hızlı bir şekilde ilerlemeye devam etti. Albert Einstein'ın anısına hazırlamış olduğu orkestra eseri Wolfgang Amadeus Mozart'ın 250. doğum yılı için bestelediği Patara isimli bale müziği, Nazım ve Metin Altıok Ağıtı oratoryoları Fazıl Say'ın en değerli eserleri arasındadır.
Fazıl Say'ın en değerli ve ünlü konserleri arasında Floransa Festivali kapanış konseri yer almakta. Bu konserde yirmi bin dinleyici bulunmuştu. Aşık Veysel'in "Kara Toprak" eserinden etkilenerek bir piyano çalışması yapıp, albüm haline getirdi. Bu albüm Amerika Birleşik Devletleri'nin Billboard listesinde 6. sıraya kadar yükselerek büyük bir başarı kazandı. 2008 senesinde de Avrupa Birliği tarafından "Kültür Elçisi" olarak görevlendirildi. Türk müziğini dünyaya duyuran Fazıl Say, hiç şüphesiz ki yeteneği ve başarısı ile müzik sanatının en başarılı isimlerinden biri.
ESERLERİNE NEFES VEREN MİCHELANGELO
Eserleri ile ölümsüz olan Michelangelo Buonarroti, 6 Mart 1475 tarihinde İtalya'da Caprese Şehri'nde dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında taşçı kalemleri ve çekiçlerle oynardı. 1488 senesinde babası Michelangelo'yu Floransa'da ressam olan Ghirlandaio'nun atölyesine verdi. Burada duvar resimleri yapmayı öğrendi. Zamanın önde gelen fikir adamları, filozoflarıyla tanıştı ve onlardan çok bilgi edindi. Masaccio'nun resimleri, Michelangelo için muhteşemdi ve resimlerine baktıkça daha çok hevesleniyordu resim yapmaya. Dinsel konular ve mitolojiyi işledi. "Uyuyan Aşk İlahı" adlı heykel, Kardinal Riaria'nın karşısına çıktığında Michelangelo'yu Roma'ya davet etti. Roma'da yaşadığı dönemde eski Roma'yı ve Grek heykellerini inceledi. Vatikan için yapmış olduğu Pieta ve Sarhoş Baküs'te donuk, tutucu bir üslup gözlemlenmekte. 1501 senesinde Fransa'ya gitti. 40 sene önce heykelci Agostino di Duccio "Davud" heykeli yapmak istemiş ancak işi başlar başlamaz bırakmıştı. Sonraki yıllarda hiçbir heykelci bu özel mermeri ziyan etmeye cesaret edememiş ve hiçbiri elini sürmemişti. Michelangelo 4 sene boyunca çabaladı ve sonunda muazzam bir işçilik çıkararak 7 metre boyutunda muhteşem bir eser ortaya çıkardı.
1505 senesinde Roma'ya tekrar döndüğünde aklına Musa'nın heykelini yapmak geldi. Sistine Kilisesi'nin duvar ve kubbelerini , dinsel fresklerle süsleme işi verildi Michelangelo'ya . Tabi mezardaki Musa heykeli işi gerçekleşemedi. Papa'nın ısrarları üzerine fresklere başladı. 14x40 metre genişliğindeki tavanda 4 sene sonunda büyük bir eser yarattı. Kimsenin yardımı olmadan dehşete düşülecek derecede muazzam bir işçilik, kilise açılışında insanları korkutmuştu. Bir insanın tek başına bunu yapması mümkün değildi. Michelangelo'yu bir şeytan olarak görmeye başlamışlardı. Papa bile böyle bir işçilik beklemiyordu.
1544 senesine geldiğinde ise Musa heykelini tamamladı. Heykel o kadar gerçekçiydi ki; sanki Musa yeniden canlanmıştı. Michelangelo bile bunu kendisinin cansız bir mermerden yaptığı heykel olduğuna inanamıyordu. Hatta eseri tamamen bittikten sonra çekici ile heykelin dizine vurmuş ve "Konuşsana" diye haykırmıştır. Şöhreti tüm dünyaya duyulmaya başlayan Michelangelo, seveni olsun sevmeyeni olsun herkes tarafından başarısı tartışılmaz bir sanatkar olmuştur. 18 Şubat 1564 tarihinde hayata veda etmiştir. Michelangelo eserlerine nefes veren heykel sanatının en iyi sanatçısıdır.
YEŞİM TEKE
Yorumlar
Yorum Gönder