Uzaktan ve yarı kör bakıyordum onun sıcak göz yaşlarına. Sıcak ve taze damlalar ne acıyla ne de hayal kırıklığıyla ilgisi vardı. Belliydi. Yarı kör olsam da anlardım bir kadının niçin ağladığını. Onu, kokusunu bile koklamam mümkün olmayan uzaklıkta izlerken çok emindim sevinç dolu olduğuna. Ben sadece iki defa görmüştüm ömrümde böylesine sıcak ağlayan kadın. Birincisi, saçlarının uçları hafif esintide ağır çekim uçuşan, sinesinde bahar çiçekleri taşıyan, beyaz gerdanlı annem. Bana ne zaman uzun geçen bir zamanın ardından kavuşsa, sıcak sıcak akıtırdı göz bebeklerinden göz yaşlarını. Ona yakınlaştıkça sıcağın sudan değil güneş ışığının göz bebeklerine yansımasının ardından ışınların çehrede süzülüşünden olduğunu fark ederdim. İkincisi ise bu kadındı. Yanına varmak adına hesapları kapatıp harekete geçtiğim kadın...
Belki bir beş dakika sonra hayatına girecek belki de beş yıl daha burada bekleyecek ve cesaretsizliğinden mi yoksa düşüncelerinin derinliğinden mi buz tutup donduğu belli olmayan biri olacaktım. İkinci ihtimal gerçekleşirse eğer, bir tesadüf sonucu yanımdan geçerken yaz günü nefesi buzumu çözer ve ben onu kolundan tuttuğum gibi geçip gitmesini engeller, gözlerinin içine her şeyi açıklar nitelikte bakardım. Fakat bana beş dakika bile uzun süren tren yolculuğu gibi geliyordu.
Yalnız değildim. Ben hiç yalnız olmamıştım onu tanıyana dek. Toplanmış saçlarını çözüp dalga dalga omzuna doğru indirirken, o sırada ağır çekim saç tellerinin arasında gezen parmaklarını gördüğüm an farkına vardım büyük yalnızlığımın. Mutsuz değildim. Ben hiç mutsuz olmamıştım onu tanıyana dek. Çimlerin üzerine düşürdüğü kitabını almak için harekete geçtiğinde, omzundan aşağı dirseğinin biraz yukarısına zamansızca düşen ince sarı askısının kıvrılışını gördüğüm an farkına vardım derin mutsuzluğumun.
Sebebim çok ona gitmek için. Fakat ondan gitmek için bir tane bile sebebim yok. Bu yüzden kararlı omuzlarımı ve kesin, keskin duygularımı alıp ona doğru gittim. Kokusu hücrelerimin pencerelerini kuvvetli bir rüzgarla açıp duvara çarpana kadar ona yaklaştım. Hücrelerimin hiç almadığı güneş gözlerimi kamaştırdığı anda durdum ve ona ılık ılık baktım. Oluk oluk kalbime akan kanım, çenesini seyre dalan ince göz torbalarım, bir teras katının yaz serinliğini anımsatan burnu ve cümlelerime adım adım son verip, yeni bir öykünün sayfası için hazır bekleyen kaşları beni noktaladı.
Ekim, yeniden yeniden yeniden doğuruyordu sevinçleri ayın tam ortasına gelirken. Şimdi Ankara'da Ekim'de daha sıcak kelimeler.
YEŞİM TEKE
Yorumlar
Yorum Gönder