Müzik denilince sizin aklınıza ilk ne geliyor? Aşk, acı, özlem, ayrılık mı? Peki tür olarak ne geliyor? Pop, caz, rock, türkü? İsim diye sorsam kimler geliyor? Ajda Pekkan, Teoman, Justin Bieber, Madonna, Kıvırcık Ali, Chopin?
İşte böylesine kafa karışıklığı ve çoklu cevapları ben çok geride bıraktım. Bir kırılma noktası yada bir diriliş esnasında bulur seni müzik. Eğer bu iki dönüm noktasının birinde kulağına ilişirse bir ritim, seni sen yapan tarzı bulur ve saçma gibi dursa da bu ritimle hayatına yön verebilirsin. Bende bu iki dönüm noktasından biri olan dirilişte beni ben yapan ritmi buldum. Geçen 22 senemin 10 yılını çocuk şarkıları dinlediğimi düşünürsek, geriye kalan 12 senede kulaklarıma işkence çektirdiğimi düşündüm ritmim ile tanıştığım anda. Yazan, çizen biri olarak tahmin edeceğiniz üzere şiddeti yüksek dozda etkiledi bu ritim beni. Sanırım bir yazar için ritmin her zaman farklı bir etkisi var. Bunu esinlenme olarak düşünmeyin de, kendini bulduğu ritimde kalemini daha etkili kullanmak diyelim. Peki bu süreç nasıl işledi? Biraz anlatmak istiyorum.
Genelde olduğu gibi bilgisayarımın karşısında oturup kahve içiyordum ve yazmaktan sonra en sevdiğim uğraş olan araştırma peşindeydim. Aklıma ne geliyorsa o an onu araştırırım ve kökünü yolmadan bırakmam merak ettiğimin. Bir haber sitesinde "Serge Gainsbourg Ve Jane Birkin'in İkon Haline Gelmiş Aşkı" başlığını gördüm ve ardından makaleyi okudum. Vay canına derken, iyi de Serge Gainsbourg kim? diye beynime merak sinyalleri gönderdim. Kendimi Serge ile google da haşır neşir buldum. Çok geçmeden adamı yeniden diriltip, tekrar öldürdüm. Artık bu adamı köküne kadar biliyorken ve kendime bu kadar benzetmişken sıra artık Serge Gainsbourg'un şarkılarını dinlemekteydi. İlk olarak "Je T'aime Moi Non Plus" şarkısını dinledim. Bu şarkıyı sansasyonel ve tutkulu bir ilişki yaşadığı Jane Birkin ile söylüyordu. Şarkıda yer yer nefes alış veriş sesleri duyuluyordu. Tıpkı bir kadının orgazm sırasında çıkardığı sesler gibi. Şarkı sizi öylesine kendi içine çekiyor ki şarkıyı en az üç defa dinlemeden edemezsiniz. Gözlerinizi kapattığınız anda mutlaka bir sahne canlanıyor ve şarkı bittiğinde kendinizi soyut hissediyorsunuz. Hiç abartmıyorum Je T'aime Moi Non Plus, Fransız müziklerinin tek efsanesi! Anlamını bilmeden bile dinleseniz sizi derinden etkiliyor. Kaldı ki bu şarkıdan sonra mutlaka sözlerini öğrenmeye çalışacaksınız. Evet ben kesinlikle Fransız müziğinde kendimi bulmuştum. Fakat Serge Gainsbourg'un yaptığı Fransız müziğinde. Ha bu arada "Je T'aime Moi Non Plus" şarkısı çıktığı dönemde Papa tarafından Fransa'da ve tüm Avrupa'da dinlenmesi bir süre yasaklanmış ancak buna rağmen şarkının olduğu albüm o dönem 1 milyon satmıştır.
İkinci şarkım ise kızı Charlotte ile söylemiş oldukları Plus Doux Avec Moi. Şarkı ilk notasında yakalıyor sizi ensenizden. Hani bazı şarkılar vardır ki genelde de öyledir; şarkıyı dinledikçe ritmini yakalar ve seversiniz. Fakat Plus Doux Avec Moi, girişinde ellerinizi kelepçeliyor. Charlotte'un çocuksu tınısı sizin kan akışınızı gevşetirken, Serge'in vurdumduymaz, sert ve romantik sesi, kendinizi daha çok sevmenizi sağlıyor. Bu şarkıyı dinlerken bedeniniz nasıl bir görünüme sahip olursa olsun, aynada kendinize bakmak ve hatta kendinizi okşamak bile size sıcak bir enerji akımı sağlıyor.
Anlatmak istediğim şu ki Serge Gainsbourg şarkılarını söylerken kendine güveniyor ve dinlerken sizde kendinize güvenmeye başlıyorsunuz. Acelesi olmadan, kimin ne düşündüğü umrunda olmadan ve duygularını ifşa etmekten korkmadan hatta bu konuda sınır bile tanımadan söylüyor tüm şarkılarını Serge Gainsbourg.
Üçüncü şarkıya geldiğimde burada çok uzun kaldım. Çünkü La Javanaise hiç bitmesin istedim. Bittikçe de başa sardım. Bu dinlediğim en sakin ve umutlu aşk şarkısıydı. La Javanaise şarkısını ben en çok penceren dışarıya seyre dalarken dinlemeyi seviyorum. Sizde belki böyle dinlersiniz ve nasıl hissettirdiğini anlamış olursunuz.
Dördüncü şarkısına geçmeden önce bir ara verdim ve araştırmalarım sırasında denk gelmiş olduğum, 1969 senesinde gösterime girmiş olan Slogan filmini izledim. Tabi Slogan sayesinde dinlemiş olduğum Evelyne şarkısı da benim için çok özel bir yere sahip oldu. Evelyne'in melodisinde aşkın çocuksu, saf, masum ve neşeli yanını hissediyorsunuz.
Baktım ben beni bulmuşum, müzik albümümü yeniledim ve Serge Gainsbourg'un tüm şarkılarını dahil ettim. Yazı yazarken, oturmuş kahve içerken, pencereden dışarıya seyre dalarken, yürürken, yemek yerken kısacası her anda kendimi Serge Gainsbourg dinlerken buldum. Tabi siz bu kadar abartmayın ancak Serge Gainsbourg'u dinlemeden de hayatınızı sonlandırmayın.
Son olarak bir tavsiye daha yapayım ve "Bonnie And Clyde" diye not düşeyim. Bu şarkıda Brigitte Bardot ile söylemiş olduğu değişik tarzda hoş bir şarkıdır. Ben Bardot ile daha çok sevdim Serge'i derseniz de "Comic Strip" şarkısını dinlemenizi önereyim.
Ne demiştik? Konu müzik, yazar Yeşim Teke, makalenin yıldızı Serge Gainsbourg ve fonda sizin şuan duyamadığınız Lemon Incest.
YEŞİM TEKE
Yorumlar
Yorum Gönder