Şimdi omuzlarım karıncalanıyor ağır çekim. İfşa edilmiş duygularım beni derinden etkiliyor. Neden bilmem ama senin kısa topuklu ayakkabıların beni çok utandırıyor. Şimdi karıncalanıyor dirseklerim. Damarıma vurulmuş iğneye dönüşüyor büyük ağzın. Ağzın sevgilim, ne kadar büyük! Kaç şehir birleşmiş olabilir ki uzun soluklu öpüştüğüm ülkende ? Kenarında sahil kasabaları var ağzının. Ortasına doğru bir doğu kenti. En etli yerinde dört mevsim yağış. Aralanınca ağzın, pasaportumu evimde unuttuğumu hatırlıyorum. Bana neden izinsiz geçiş hakkı tanımıyorsun ?
Seni seviyorum. Sanırım seni sevmem, senin için yemekten önce içtiğin ılık su. İştahını kaçırıyor olsa da senin kanını temizliyorum. Sevgilim senin bana ihtiyacın var. Ben seni hayata döndürüyorum. Sen kısa topuklu ayakkabılarının parmak ucunda üst rafa uzanırken, ben seni belinden tutuyorum. Parmaklarım etini sıkarken düşmekten korkmadığına eminim. Sen benim yaramaz ve iki yüzlü sevgilimsin. Hangi yüzünün beni ne zaman sevdiğini anlasam seni o zaman bensiz bırakırdım. Sevdiğin zaman yanında etinin ve kokunun olmaması insanı aptallaştırıyor. Sen beni aptal bir çocuk olduğunda anlayacaksın sevgilim.
Seni seviyorum. Diz kapaklarındaki yara izlerini avucumun içine alırken, kısa ve dağınık saçlarını sertçe burnuma doğru çekip koklarken, telefonda çıkan tiz ve neşeli sesini saatlerce dinlerken, kahkaha atarken tamamen ortaya çıkan dişlerine bakıp üzerine beyaz saten çarşaf sererken seni beynimin kaçamak köşelerinde seviyorum. Sen benim elimi cennetiyle kayganlaştıran sıcak çocuğumsun. Ayak parmaklarının alt kısmında saklı kalmış hazine dolu arazimsin. Ensesinden nefes nakli yaptığım, kalbindeki sokak insanlarına ikram ettiğim akşam yemeğisin. Duştan sonra kuruyan ilk su damlam, kısa uykularımın uzun rüyalarısın. Şimdi karıncalanıyor gözlerim. Beni yine kapı deliğinden mi izliyorsun ?
YEŞİM TEKE
Yorumlar
Yorum Gönder