ONLAR TOPLUMA ALDIRIŞ ETMEDEN AŞKLARINI YAŞADILAR !
SERGE GAİNSBOURG ❤ JANE BİRKİN
1968 senesinde başlayan aşkları; tutku, seks, hüzün, ve büyük bir aşk ile harmanlanıp ikisinin de hayatlarını değiştirmiştir. Serge ve Jane'in aşkı zamanla ikonik bir hale gelmiş ve tüm dünya onları konuşmaya başlamıştır.
Piyanist, yazar ve Fransa'yı etkisi altına almış olan Serge Gainsbourg şöhretin zirvesine ulaştığı sıralarda Brigitte Bardot ile yaşadığı kısa ve kötü biten aşk macerasının ardından kendini kadınlara kapatmış, Bardot'a yazmış olduğu şarkılar ve aşk acısıyla hayatına devam etmekteydi.
O sıralarda bir film görüşmesi için yemeğe katıldı ve baş rolü paylaşması için belirlenen Jane Birkin ile yemekte ilk kez karşılaştılar. Jane'i tecrübesiz ve yetersiz gören Serge, bu film işine sıcak bakmasa da o akşam yemekte Jane onu etkilemeyi başardı. Güzel, genç ve hayat dolu Jane Birkin, Serge'ye hiç yapmayacağı bir şeyi yaptırdı ve onu dansa kaldırdı. O gece yemekten sonra bile sabaha kadar dans ettiler. Tüm bu yakınlaşmaya rağmen o gece aralarında bir temas olmadı.
Sonrasında film çekimleri başladı ve birbirlerine daha çok yaklaştılar.Artık sürekli görüşüyorlar ve aşklarını kimseye aldırmadan yaşıyorlardı. Brigitte Bardot'u unutturan Jane, Bardot'a yazılmış olan şarkılardan biri olan "Je T'aime şarkısını Serge ile seslendirdi. Birlikte seslendirmiş oldukları bu şarkıdan sonra tüm dünya onları konuşmaya başladı. Şarkıda duyulan orgazm seslerinin gerçek olduğuna dair söylentiler başladı. Onlar sevişirken yatağın altına bir ses kayıt cihazı yerleştirildiği ve sonrasında şarkıya dahil edildiği konuşuldu. Bunun yanı sıra sözleri de büyük yankı uyandırdı. Bir dönem tüm Avrupa da yasaklanan bu şarkının olduğu albüm her şeye rağmen 1 milyon sattı kısa zaman içinde.
Aşklarını, yaşadıkları seksi ve büyük tutkuyu topluma aldırış etmeden aykırı ve gerçek bir şekilde yaşadılar. Jane'i hep çok kıskanan Serge, onun bir başkasının şarkılarını söylemesine asla müsaade etmezdi.
1971 senesinde kızları Charlotte Gainsbourg dünyaya geldi. Charlotte iki yaşındayken Serge bir kalp krizi geçirdi ve hastaneye kaldırıldı. Doktorun içkiyi ve sigarayı azaltmalısın önerilerine kulak asmadı. Jane ile araları git gide bozulmaya başladı ve sorunlar peş peşe devam etti. Serge'nin alkolik, takıntılı ve depresif halleri Jane'i boğmaya başladı ve Jane bir gün evi terk etti. Aynı evde yapamayan Serge ve Jane, ayrı da yapamadılar ve ara ara görüşmeye devam ettiler.
Serge, 1991 senesinde kalp krizi geçirip kızının kollarında ölmeden birkaç gün önce Jane'i arayıp ona yeni yüzük alacağını söyleyip, hep yüzüğünü kaybediyorsun tatlım diye söylemişti. Fakat onlar ayrılalı 11 sene geçmişti.
Cinsel devrimin, bohem fetişlerin ikonu haline gelen aşkları tüm dünyanın unutamayacağı aykırı ve tutkulu bir aşk haline dönüştü.
Aşk, sanat, seks, iyi yemekler, şarap, melodi deyince akla gelen ilk çift onlar!
FRİDA KAHLO ❤ DİEGO RİVERA
"Seni sevmeye başlayalı çok uzun zaman oldu. Küçük bir kız çocuğu idim, seni sevmeye başladığımda. Şimdi ise bedeni çürümeye başlayan yaşlı bir kadınım. Bütün bedenler çürüyor Diego'm. Eskiyor bütün bedenler."
Frida Kahlo... Aşkın, acının ve devrimin kadını! Ölene kadar yaşadığı süreçte yaşadığı her şeyi tuvallerine yansıttı. Eserlerinin neredeyse hepsinde büyük aşkı Diego ve onunla yaşadıkları vardı. Diego, Frida'dan yaşça büyük, yeteri kadar yakışıklı olmayan ama devrimci ruhu ve büyük sanatçılığı ile kadınların hep gözünden geçirdiği bir adamdı. Çoğu gözden geçiren kadın, yatağından da geçmişti. Ta ki küçük Frida onun hayatına girene kadar.
"Senin bu ellerin diyorum, sevimli bir kır çocuğu ve serin çarşaflara sinmiş beyaz uyku. Unutmak bir kalp ağrısı değilse eğer, senin ellerin ten bilgisi Frida."
Çizdiği tuvalleri, tuvallerine ve sanatına hayran olduğu Diego'ya göstermek için giden Frida, büyük yeteneği ve başarısı ile Diego'yu kendisine aşık etmiştir. Dieo gibi devrimci ruhlu olan Frida, onun peşinden giderek aniden hayatına sızmıştır. İlk başta arkadaş kalacaklarına yemin eden Frida ve Diego bu yemini söyler söylemez bozarak tutku dolu bir sevişmenin ardından birbirlerine bağlanmışlardır. Bu sevişme, Frida'nın küçük yaşta geçirdiği otobüs kazasının vücuduna verdiği zararlara rağmen aşk dolu olmuştur. Diego küçük aşığının kırılan kemiklerinden, ameliyat izlerinden öperek onu sevgiyle kucaklamıştır. Onu her zaman dünyanın en güzel kadını olarak görmüştür. Vücudundaki onlarca kırık çıkığa rağmen Frida diğer kadınlar kadar sağlıklıydı onun için. Evlendikten sonra beraber sanatlarına devam ettiler. Zaman zaman Diego'nun çapkınlıklarına göz yuman Frida, aşk affetmektir diyerek Diego'ya olan büyük tutkusundan vazgeçmemiştir. Fakat artık Diego'yu başka kadınlarla paylaşmaktan yorulan Frida onu terk etmiştir.
Yaşanan onca kötü zamanların ardından Frida'nın hastalıkları giderek çoğalmış ve artık yürüyemez hale gelmiştir. Yıllardır Frida'yı kaybetmenin büyük acısını yaşayan Diego, küçük sevgilisine geri dönerek onu ikinci kez evliliğe ikna etmiştir. Artık eskisi gibi olmayan Diego kendini tamamen büyük aşkına bırakmış ve Frida'nın hasta zamanlarında hep yanında olmuştur. Düşük yapan Frida, Diego'ya çocuk verememesinin acısını yaşarken hayalinde yaşattığı bebeğini tuvallerinde yansıtmıştır. Zor zamanlarına rağmen Diego, hep Frida'nın gözlerinin içinde kaybolmuştur.
"Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim Diego. Sana benim gibi bakamayan herkesten! Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç..."
"Sevgili Frida'm, bir nilüfer açar açmaz başlıyorum seni sevmeye. İçimin derin kuyularına kadar çekiyorum kokunu. Kucaklaşıyor, ülkeden ülkeye geçiyor terimiz. "
NAZIM HİKMET ❤ PİRAYE
Türk şiirinin en büyük şairi Nazım Hikmet... Memleketine yoğun bir şekilde bağlıyken vatan haini ilan edilen, hayat hikayesi dinlendiğinde insanın içini delip deşen büyük adam. Onu biraz da şair yapan yaşadığı o büyük aşk. Piraye'si...
Nazım Hikmet'in en güzel aşk şiirlerini yazdığı kadın, uzun süre boyunca evli kaldığı Piraye idi. Önceki evliliğinden iki çocuğu olmasına rağmen Piraye ile evlenen Nazım, kız kardeşi sayesinde onunla tanışmıştır. Yaşadıkları büyük aşka rağmen evliliklerinin 13 sene gibi uzun bir dilimi Nazım'ın hapiste olmasından dolayı çok büyük bir zorlukla geçmiştir. Nazım'ın tam on yedi sene boyunca büyük aşkı Piraye'ye yazdığı mektupları, Piraye hep saklamıştır.
"Karım benim! iyi yürekli, altın renkli, gözleri baldan tatlı arım benim! "
Piraye kocasını hep büyük bir sabırla ve aşkı ile beklemiştir. Nazım ile Piraye ayrıldıktan sonra bile Piraye hep Nazım'ın en büyük aşkı olarak kalmıştır. Nazım'ın hayatına giren sonraki kadınların hiçbiri Piraye kadar sabırla ve büyük bir sadakatle ve affedici,anaç ruhla sevmemiştir onu. Hayata gözlerini yumarken Piraye'ye olan aşkı kalmamış olsa da Nazım'ın kalbinde, Piraye onun en masum aşığıydı.
"Benden emin olman beni öyle bahtiyar , öyle mağrur kıldı ki... Bir binbir gece şehrinin altın kakmalı kapılarından muzaffer girmiş eski zaman kahramanı gibi hissediyorum kendimi."
YEŞİM TEKE
Bu kaleme bu konuyu bu kadar güzel ve romantik aktardığı için teşekkürler. Toplum başkasından korkup aşkı yaşayamayanlara ders gibi.
YanıtlaSilAşk tutkulu olursa sıradanlıktan kurtuluyor.zaten büyük sanatçılara baktığımız zaman mutlaka hayatlarının bir döneminde tutkulu bir aşk yaşadıklarına şahit oluyoruz.bu tutkuyu bu frekansı birinde bulup yaşayabilmek ise belki de bir insanın karşısına ömründe bir kez ya çıkar ya da hiç çıkmaz.Senin kaleminden aşk ve tutkuyu okumak ise bambaşka bir keyif Yeşim Teke.zira bu duyguları bu kadar yaşatırcasına hissettirerek anlatabilmek herkesin harcı değildir.kutlarım seni...
YanıtlaSil